Adalet Bakanlığı tarafından 01 Ekim 2016 tarihinde yapılan kadrolu ve sözleşmeli zabıt kâtipliği uygulama sınavında adaylara yazdırılan metinler (61-78)
61
Davalı takip borçlusu cevap dilekçesinde özetle davanın usul ve esas yönünden hukuka aykırı olduğunu öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddini ayrıca davada husumetin tarafına yöneltilemeyeceğini zira icra takibine ve itirazın iptali davasına konu olan borcun kendisine ait olmadığını bu borcun daha önce yöneticiliğini yaptığı apartmanın su borcu olduğunu bu nedenle husumetin apartman yönetimine ya da apartmanın kat malikleri kuruluna yöneltilmesi gerektiğini kendisinin sadece belirttiği tarihlerde apartman yöneticiliği yaptığını bu görevi sırasında daha önce tüm apartman için tek bir su saati bulunmakta iken her daireye ayrı bir su saati ve abonelik sistemine geçilmesini sağladığını hidrofor su aboneliğinin yapılması için ise apartman yönetimi idareye başvurduğunu abonelik sözleşmesini de apartman yönetimi adına yönetici sıfatıyla imzaladığını bu nedenle adına tahakkuk ettirilen dava konusu su borcunun kendisine ait olmadığını apartmana ait olduğunu ayrıca talep edilen faiz miktarı ve gecikme cezasının da fahiş olduğunu faiz oranının ise belli olmadığını delillerin tarafına tebliğ edilmediğini bu konudaki itirazlarını saklı tuttuğunu ifadeyle davanın zamanaşımından, husumetten ve esastan reddini savunmuş ve davacının yüzde kırktan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini istemiştir.
62
Yerel mahkemece davalının dosyaya sunduğu apartman yöneticisi imzalı belge kapsamına göre sözleşme tarihi itibarıyla abone sözleşmesinde yazılı abone adresindeki binanın yöneticisi olup abone sıfatıyla imzaladığı abonelik sözleşmesinin de bu binaya ait hidrofora ilişkin bulunduğu davacı vekilinin de mahkemeye sunmuş olduğu dilekçesinde bu hususu doğruladığı abonelik hidrofora ilişkin bulunduğundan davalının sözleşmeyi yönetici sıfatıyla imzalamış olduğunun kabulünün zorunlu olduğu takip tarihi itibariyle de davalının halen yönetici olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine karar özel dairece dava konusu aboneliğin bulunduğu yerin apartmana ait hidrofor ile ilgili ise de sözleşmenin davacı idare ile davalının şahsi arasında yapıldığı sözleşmede davacının yönetici olduğu veya yönetim adına sözleşmeyi imzaladığına dair bir açıklık olmadığı bu durumda sözleşmenin iki taraf arasında olduğunun kabulü gerektiği davalının gelen faturalardan sorumlu olduğu ancak daha sonra ödediği miktarı ilgililere rücu edebileceği mahkemece davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı ve bozma nedeni olduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Davacı vekili bozmaya uyulmasını, davalı vekili ise mahkemeye sunmuş olduğu dilekçesiyle direnme kararı verilmesini istemişler, davalı vekili aynı tarihli ayrı bir dilekçe ile de davanın apartman yönetimi ve apartman kat maliklerine ihbarını talep etmiştir.
63
Mahkemece bu taleple ilgili herhangi bir karar verilip herhangi bir işlem de yapılmamış önceki gerekçeleri tekrar yanında yönetmelik hükümlerine de dayanarak sözleşmede aboneliğin hidrofor aboneliği olduğunun açıkça yazıldığı hidrofor aboneliğinin konut aboneliği sayılmasının da mümkün olmadığı aboneliğin yönetim adına yapıldığının kabulünün zorunlu olduğu gerekçe gösterilerek önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık husumet noktasında olup davaya dayanak alınan ve ana sayaçtan ayrılarak yeni oluşturulan hidrofor aboneliğine ilişkin su aboneliği sözleşmesinde sıfatı belirtilmeksizin ismen abone gösterilerek imzası bulunan ve o tarihte yönetici olduğu belirgin olan davalıya aleyhine yapılan takip ve açılan dava nedeniyle husumet yöneltilip yöneltilemeyeceğinin çözümü gerekmektedir. Öncelikle abonelik sözleşmesine ait dosya kapsamı maddi olgu ve taraflar arasında çekişmesiz olan yönlerin açıklanmasında yarar görülmüştür. İdarece düzenlenen takibe konu abonelik sözleşmesine ait dosya kapsamından aboneliğin ilk olarak tek sayaç aboneliği şeklinde apartman sahiplerince abone numarası ile başlatıldığı abone senedinde abone olarak bir başka kişinin ismi yer almakta iken o tarihteki apartman yöneticisi davalının müracaatı üzerine sayaç ayrımı ve ev bağlantı kütüğü başlıklı ve bu belgeye dayanılarak keşif ve iş raporu başlıklı belgelerin düzenlendiği bu belgeler kapsamından abone adı olmak üzere davacı idarece işlem tesisi ile ana saat yerinde kalmak kaydıyla ve ana saat hidroforda kaldı açıklamaları da yapılarak tüm daire ve dükkanlar için saat ilave edildiği ve ayrıca ana saat mukavelesi de yapıldığı anlaşılmaktadır.
64
Görüldüğü üzere davacı idare ile abonelik ilişkisi başlangıcı itibariyle tek sayaç aboneliği olarak apartman sahiplerince başlatılmış daha sonra davalı borçlunun yönetici olduğu dönemde sayaçların ayrılarak ana sayaç aboneliği ile dairelerin aboneliklerinin ayrı ayrı tesisi istenmiş hidrofor aboneliğine ilişkin uyuşmazlığa konu su aboneliği sözleşmesi de o dönemde yönetici olduğu belirgin olan davalı borçlu tarafından abone adı şeklinde açıklanmak apartman yönetimi adına olduğu açıklamasına ise yer verilmemek suretiyle imzalanmış güvence bedeli de abone no esas alınarak yatırılmıştır. Bu belgeler de göstermektedir ki takibe konu edilen alacağın dayanağını teşkil eden abonelik sözleşmesi belirtilen tarihli olmakla birlikte abonelik kaydının başlangıcı daha eskiye gitmekte ve temelinde abone numarası ve kodu apartmana ait bulunmaktadır. Belirtilen tarihli sözleşmenin düzenlenmesine dayanak teşkil eden işlemlerin tümü davacı idarece aynı dosya ve aynı abone numarası ile abone kodu üzerinden gerçekleştirilmiş olup davalının apartman yöneticiliği sıfatıyla hareket ettiği bizzat davacı idarece düzenlenen belgeler kapsamı ve yapılan işlemlerin niteliği ile belirgindir. Diğer taraftan uyuşmazlığa konu aynı tarihli su aboneliği sözleşmesindeki imzaya ve sözleşmenin varlığına bir itiraz yöneltilmediği gibi hidrofor aboneliği olduğu konusunda da sözleşme açık olup bu husus her iki tarafın da kabulündedir. Hatta yargılama aşamasında davacı vekili sunmuş olduğu dilekçesi ile aboneliğin hidrofor aboneliği olduğunu açıkça bildirmiştir. Ayrıca davalının abone sözleşmesi tarihinde yönetici olduğu takip ile dava tarihlerinde ve halen yönetici sıfatı taşımadığı da ibraz edilen belgelerden anlaşılmaktadır.
65
Öte yandan tarifeler yönetmeliğinin sayaçlar başlıklı on ikinci maddesinde birden fazla birimi olan binalarda her birime ayrı sayaç ile su verilmesi durumunda idare tarafından binanın iç donanımı dikkate alınarak her birime ayrı ayrı su verilecek şekilde işlem hazırlanır ve sayaçların konulacağı yer saptanır. Su depolu binalarda da aynı işlem yapılır ancak hidrofordan önce bir de ana sayaç konulacak yer saptanır. Abonelik işlemleri tamamlanarak abone sözleşmesi yapıldıktan sonra genel müdürlükçe sayaçlar bağlanarak abonelere su verilir. Yapılacak işlemlerin bedeli yürürlükteki tarifelere göre abonelerce ödenir denilmektedir. Belge kapsamlarından da anlaşılacağı üzere abone durumundaki apartmanda tek sayaç varken açıklanan yönetmelik hükümleri gereği işlem yapılarak hidrofor ile apartmandaki daire ve dükkanlar için sayaçlarının ayrılması yönetici sıfatıyla davalı yanca istenmiş ve aynı abonelik dosyası üzerinden bu ayırma işlemi yapılmıştır. Bunun sonucunda da hidrofor için yine aynı abonelik dosyası üzerinden davacı idare ile davalı arasında uyuşmazlığa konu su abone sözleşmesi düzenlenmiş ve bu sözleşme yönetici olduğu idarece düzenlenen abone dosyasında açık ve belirgin olan davalı yanca bu sıfat ayrıca belirtilmeksizin imzalanmıştır. Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki davalının gerek borca itirazı gerek eldeki davadaki savunması da öncelikle husumet yokluğuna dayandırılmış mahkemece sözleşme borçlu tarafından imzalanmışsa da aboneliğin cinsi nazara alındığında bu imzanın yönetici sıfatıyla atıldığının kabulü gerektiği gerekçesiyle bu savunma yerinde bulunarak davanın husumetten reddine karar verilmiş özel daire ise davacı vekilinin temyiz itirazlarını kabulle, sözleşmede yöneticilik sıfatı belirtilmediğinden davalının sözleşmede taraf olma sıfatıyla kişisel sorumluluğunu belirtmiş ayrıca yönetime rücu olanağının bulunduğuna da işaret etmiştir.
66
Hemen belirtilmelidir ki kural olarak tarafların özel hukuk alanında serbest iradeleriyle imzaladıkları abonelik sözleşmesi asıldır ve imza sahibi olan tarafları bağlayıcı niteliktedir. Yine abonelik sözleşmelerinde hizmet verenin tekliğine karşın hizmet alanların sayısının fazla olması mümkündür. Bu niteliklerinden dolayı abonelik sözleşmelerinde hizmet veren tarafın hizmet kapsamı dışında bir takım yükümlülükler altına sokulması elbette olanaklı değildir. Ne var ki somut olayda yukarıda içerikleri açıklanan belgelerden de anlaşıldığı üzere sözleşmenin tarafı ve hizmet veren durumundaki idarenin bizzat kendisi tarafından düzenlenen abonelik dosyası kapsamı abonenin gerçek kimliğinin apartman yönetimi olduğunu ve yine sözleşmenin kapsamı da açıkça aboneliğin hidrofora ait bulunduğunu başkaca bir araştırma yapmaya ihtiyaç göstermeksizin ortaya koymaktadır. urum böyle olunca icra takip talebinde borcun sebebi su bedeli olarak gösterilip dayanak olarak eklenen su aboneliği sözleşmesi açıkça apartmanın ortak kullanımına açık hidrofora ilişkin bulunduğundan abonelik dosya kapsamı da gözetildiğinde hizmet veren durumundaki alacaklı hidrofora ait aboneliğin apartman yönetimi adına olduğunu başkaca hiçbir araştırma yapmadan bilebilecek durumdadır. Davalının yönetici sıfatıyla ortak kullanıma konu hidrofor için yaptığı başvurunun idarece kişisel abonelik olarak kabul edileceğini öngörmesi ve bu nedenle sözleşmeye yönetici sıfatını da ekleyerek imza koymasını beklemek hayatın olağan akışına da uygun düşmemektedir. Somut olayın bu özelliği nedeniyle salt sözleşmede yönetici sıfatının kullanılmamış olması aboneliğin kişisel abonelik olarak ele alınmasını ve dolayısıyla borcun da sözleşmede sıfatı belirtilmeyen ancak idarece bu sıfatı malum bulunan davalının kişisel borcu olduğunu kabule yeterli bulunmamıştır. Davalı halen yönetici de olmadığından takibin ve eldeki davanın davalı eski yöneticiye yöneltilmesi de olanaklı değildir. Sonuç itibariyle davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
67
Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine davacılar ek kredi kartı hamili olduklarını kredi kartı borcu nedeni ile aleyhlerine icra takibi yapıldığını asıl kartın limitinin yüzde otuzundan sorumlu olduklarını ileri sürerek takip dosyası nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini istemişlerdir. Davalı davanın reddini dilemiştir. Mahkemece davanın kabulüne ve davalıdan belirlenen meblağın davalıdan alınıp davacıya verilmesine dair verilen karar davalı temyizi üzerine dairemizce onanmış ve bu kez davalı karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Yürürlüğe giren Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunun geçici dördüncü maddesinde kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da kanunda belirtilen tarihe kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde kredi veren kuruluşa yasada öngörüldüğü şekilde müracaat ederek borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksit miktarını peşin ödemeleri şartıyla son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını icra takip dava masraf ve harçları vekalet ücreti ile birlikte eşit taksitte ödeme hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir.
68
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda mahkemenin görevsizliğine dair verilen kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine yapılan incelemeye göre davacı davalı yüklenicinin yaptığı taşınmazda yükleniciye düşen daireyi satın aldığını tapu devrinin yapıldığını dairede eksik işler olduğunu kalitesiz malzeme kullanıldığını geç teslim edildiğini tespit yaptırdığını ileri sürerek sözleşmeye aykırı eksik ve kusurlu imalattan dolayı harcama bedeli ile kira kaybının faizi ile ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı mahkemenin görevli olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece sözleşme tarihi itibariyle yapılmış bir konut bulunmadığı bu nedenle sözleşmenin konut satışını kapsamadığı kanundaki konut kavramının tapuda kayıtlı ve kat mülkiyetine geçilmeye elverişli ve taraflar arasındaki sözleşme tarihi itibariyle zeminde mevcut olan konut satışlarını kapsadığı eser sözleşmesinin incelenmesi gerektiğini bu nedenlerle görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olmayıp genel mahkemelerin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Somut olayda davacının davalı tarafından yapılan inşaattan bir adet konutu satın almak için adi yazılı sözleşmeyi düzenledikleri ve tapunun devredildiği ihtilafsızdır. Konut alım ve satımına dair böyle bir hukuki ilişkinin anılan kanun kapsamında değerlendirilmesi için mutlaka yapılmış olan konutun veya kat mülkiyeti oluşturulmuş konutun alıma satıma konu olması söz konusu olmayıp böyle bir sonuç kanunun amacına aykırıdır.
69
Tarafların kanunda tanımı yapılan tüketici ve üretici sıfatlarını taşıması ve hukuki ihtilafın kanun kapsamında çözümlenebilecek nitelikte bulunması yeterlidir. Dava konusu ihtilaf değerlendirildiğinde taraflar arasındaki ilişkinin anılan kanun kapsamında bulunduğunda duraksama bulunmamalıdır. Mahkemece değinilen bu husus gözetilerek ve davaya bakmanın tüketici mahkemesinin görev alanında olduğu benimsenerek işin esasına girilip doğacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Burada hemen belirtilmelidir ki tüketici ticari dağıtım zincirinin nihai halkasını oluşturur ekonominin nihai hedefi olan tüketicinin satıcı karşısında daha etkin olarak korunması gereği tüketici hukukunun temel düşüncesini oluşturmaktadır. Bu noktada tüketici üretilip piyasaya sürülen ve üretim sürecinin hiçbir aşamasında bilgi sahibi olmadığı ürün veya sunulan hizmeti satın aldığı bir ilişkide doğal olarak zayıf durumdadır. Kanun koyucunun iradesi tüketiciyi kanun kapsamında korumak olup üretim aşamasında bilgi sahibi olmadığı malları veya sunulan hizmetleri satın alan ve sözleşmede satıcıya karşı zayıf durumda olan tüketicinin sonradan bu mal veya hizmetlerin ayıplı çıkması sonucu doğan zararının tazmin edilmesini sağlamaktır. Bu açıklamalar çerçevesinde konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar az yukarıda sözü edilen kanun kapsamına alındığına göre tüketici hukuku hükümleri kapsamında korunması gerektiği açıktır. Bir başka deyişle yasa koyucunun iradesinin yüklenici tarafından inşaatı tamamlanmadan veya kat mülkiyeti oluşturulmadan satışa sunulmuş olan konutlar ve yazlıkları satın alan tüketicileri de kapsadığı kuşkusuzdur.
70
Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan davada davalılar adlarına tapuda kayıtlı olan taşınmazın bir bölümünün yörede yapılarak kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı belirtilerek tapu kaydının iptali ile orman niteliği ile hazine adına tesciline ve davalıların müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı orman yönetimi tarafından temyiz edilmiştir. Dava tapu kaydının iptali ve tescil ile müdahalenin önlenmesi istemine ilişkindir. Yörede iki ayrı dönemde yapılan orman kadastrosu uygulaması ve kanunun ikinci maddesinin ilgili fıkrasının uygulaması bulunmaktadır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu yapılıp kesinleşmiştir. Daha sonra orman kanunu hükümlerine göre yapılan orman kadastrosu ilk tahdidin uygulaması ve ikinci maddenin ilgili fıkrasının uygulaması yapıldığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan uzman orman ve fen bilirkişilerinin müşterek olarak düzenledikleri raporda çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırı dışında kaldığı açıklanmış mahkemece kesin hüküm nedeniyle dava reddedilmiştir. Gerçekten yörede ikinci kez yapılan kadastro çalışmaları sırasında çekişmeli taşınmaz gerçek kişi adına tespit edilmiş orman yönetiminin açtığı dava sonucu gezici arazi kadastro mahkemesinin kararı ile çekişmeli taşınmazın ilk kez yapılıp kesinleşen orman tahdit sınırı dışında kaldığı ve tapulu olduğu gerekçeleri ile davanın reddi yolunda hüküm kurulmuş hüküm temyiz edilmeden kesinleşmiştir. Bu davada sadece anılan kanun gereğince yapılan tahdit hattı uygulanmıştır. Ortada diğer kanun hükümleri gereğince yapılan bir inceleme bulunmamaktadır. Anılan kanuna göre sadece devlet ormanları sınırlandırılmıştır.
71
Orman yönetimi ile taşınmazın önceki maliki arasında kurulan söz konusu hükmün yörede anılan kanun hükümlerine göre yapılan orman kadastro sınırlarının uygulanmasına ilişkin olduğu açıktır. İlgili kanun hükümlerine göre istisnalar dışında gerçek ve tüzel kişiliklere ait tüm ormanlar hiçbir işleme gerek kalmadan devletleştirilmiştir. Yörede ilk olarak yapılan orman kadastro çalışmasından sonra ilgili kanun hükümleri göz önüne alınarak orman kadastro çalışması yapılmıştır. Ancak bu çalışmanın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Daha sonra yapılan orman kadastrosu uygulaması ve orman kanununun ikinci maddesinin ilgili fıkrasının uygulanmasına ilişkin çalışmanın ilan edilerek itirazsız kesinleştiği ve çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman sınırının içinde kaldığı usulüne uygun olarak yapılacak uygulama sonucunda saptandığında söz konusu kadastro mahkemesi kararının kesin hüküm oluşturduğu düşünülemez. Çünkü orman kanununun yedinci maddesi ve resmi gazetede yayınlanan orman kadastro yönetmeliğinin ilgili maddesi gereğince anılan kanun hükümleri gözetilerek bu kanun ile devletleştirme kapsamındaki ormanların kadastrosu her zaman yapılabilir. Ayrıca dosya içinde bulunan orman tahdit haritası ile orman kadastro çalışması uygulama haritası arasında açı ve mesafe olarak orman tahdit noktalarının konulduğu yerler arasında farklılık olduğu anlaşılmaktadır. Orman tahdit harita ve tutanaklarının uygulanması bu hali ile yetersiz olduğu gibi dosya kapsamından bu yerde daha sonra yapılan orman kadastro çalışması ile uygulama ve kanunun ikinci maddesinin ilgili fıkrasının uygulamasının kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamamaktadır. Bu yerde daha sonra yapılan orman kadastro çalışması kesinleşmemiş ise ortada kanun hükümleri göz önünde bulundurularak yapılan ve kesinleşen bir orman kadastrosunun varlığından söz edilemez.
72
Çekişmeli taşınmazın öncesi itibariyle yasa karşısında orman sayılan yerlerden olup olmadığını memleket haritası hava fotoğrafı ve amenajman planının uygulanması sonucu anlaşılacaktır. Önceki yasa sadece devlet ormanlarının kadastrosunun yapılmasını öngörmüş daha sonra yürürlüğe giren yasanın birinci maddesiyle tüm özel ormanlar hiçbir bildirime gerek olmadan devletleştirilmiş olduğundan bu durumda sonraki yasanın yürürlüğünden önce orman kadastrosu yapılmışsa o yerdeki taşınmazın orman olup olmadığı sadece orman kadastro haritası ve tutanakları uygulanması sonucu belirlenemez. Somut olayda yapılan orman kadastro çalışmasının ilan edilip kesinleştiğinin belirlenmesi halinde uyuşmazlık kesinleşen orman tahdit harita ve tutanaklarının uygulanması ile çözümlenebilir. Bu nedenle mahkemece öncelikle yapılan orman kadastro çalışmasının askı ilan tutanağı orman işletme müdürlüğünden istenmeli askı ilanını yapılıp kesinleştiğinin anlaşılması halinde önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasında seçilecek üç uzman orman yüksek mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte tutanaklarda bahsi geçen sabit mevki ve yer adları konusunda yerel bilirkişi ifadelerinden yararlanılarak ilk orman kadastrosu yeni orman kadastrosu aplikasyon ve Orman Kanununun ikinci maddesinin uygulamasına ilişkin tutanak ve haritalar ile arazi kadastro paftası Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı yasanın ikinci maddesinin uygulaması hakkındaki yönetmelik ve bu yönetmeliğin elli dördüncü maddesi gereğince çıkarılan teknik talimatta tarif edilen yöntemle değişik açı ve mesafelerdeki en az altı yedi adet orman sınır noktalarını gösterecek şekilde çekişmeli taşınmaza geniş çevresi ile birlikte sağlıklı biçimde uygulanmalı zeminde bulunmayan orman sınır noktaları bulunanlardan hareketle tutanak ve haritalardaki açı ve mesafelere göre bir bir bulunup zeminde işaretlenmeli ve buna göre çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı bilirkişilere uygulamayı detaylı olarak gösteren ayrı renk ve kalemlerle işaretli orman tahdit hattı ile irtibatlı kadastro ve orman tahdit haritaları ölçekleri eşitlenip birbiri üzerine uygulanarak müşterek kroki düzenlettirilmelidir.
73
Sanık tüm aşamalardaki savunmalarında ve aile mahkemesinde verdiği dilekçelerinde aynı konuları dile getirmekte maktülün kendisine ve ailesine hakaretler ettiğini evi sık sık terk ettiğini bu yüzden kavga ettiklerini aile mahkemelerince verilen koruma kararları nedeniyle evden ayrı yaşadığını, maktulün evden uzaklaştırma kararlarını kendisine karşı koz olarak kullandığını kendisinden boşanmak istemediğini bu yüzden mağdur olduğunu savunmaktadır. Yukarıda sayılan ve maktul hakkında açılan davalar ile boşanma dosyasındaki sanık dilekçeleri sanığın savunmasını doğrular mahiyettedir. Ayrıca deliller kısmında sayılan ve sadece sanık hakkında görülen sulh ceza mahkemelerinin dosyalarında olayların görgü tanığı yoktur. Genellikle maktul eşin beyanlarına ve doktor raporlarına dayanılarak sanık hakkında davalar açılmış ve mahkumiyet kararları verilmiştir. Ancak çıkan kavgalarda ilk haksız hareketin kimden geldiği yine maktulün haksız bir hareketinin olup olmadığı kesin olarak tespit edilememektedir. Ortaya çıkan bu şüpheli durumların da sanık lehine yorumlanması gerekmektedir. Yine günlük yaşamda meydana gelen buna benzer aile içi ayrılık ve boşanma nedenlerine dayalı eşe karşı öldürme ve yaralama olaylarında genellikle kadın olan eşin boşanmak ve ayrılmak istemesi kocanın ise aksine eşinden ayrılmak istememesi nedeniyle öldürme ve yaralama eylemlerine rastlanırken dava konusu olayda ise bu durumun tam aksine sanık ısrarla boşanmak isterken maktul eşin buna karşı koyması ve bazı ceza dosyalarında sanıktan şikayetçi olmaması dikkat çekicidir.
74
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere gerek fail gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde tahrik uygulamasında kural olarak haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde fail ve mağdurun her birinin diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli öncelik sonralık durumları ile birbirlerine etki tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı ulaştıkları boyutlar vahamet düzeyleri etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı buna göre etki tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
75
Maddenin birinci fıkrası yürürlükteki maddenin ikinci fıkrasını karşılamaktadır. Bu fıkraya eşlerin boşanma hâlinde ölüme bağlı tasarruflardan doğan hakları da kaybetmesi yapılan ölüme bağlı tasarrufta bunun aksinin kararlaştırılmamış olması şartına bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında boşanma davası devam ederken davacı eşin ölümü hâlinde davalının buna rağmen mirasçı olabilmesi belli koşullar altında engellenmektedir. Buna göre ölen davacının mirasçılarından herhangi birisinin davayı devam ettirmesi ve davalının kusurlu olduğunun sabit olması hâlinde, davalı eş, birinci fıkra hükmünde olduğu gibi davacıya mirasçı olamayacaktır. Davacı eşin ölümü hâlinde evlilik kendiliğinden son bulur. Bu nedenle davacının ölümüne rağmen mirasçılardan birinin devam ettirdiği bu dava eşlerin boşanmasına yönelik olmayacak devam edilen davada boşanmada davalının kusurlu olup olmadığı karara bağlanacaktır. Bir başka ifadeyle bu durumda devam edilen dava boşanmada hangi eşin kusurlu olduğunun saptanmasına yönelik olacaktır. Bu durum özellikle zina hayata kast pek kötü davranış haysiyetsiz hayat sürme sebeplerinden biriyle açılan boşanma davasında davacının ölümü hâlinde bu eylemlerde bulunan kusurlu davalı eşin buna rağmen mirasçı olabilmesi konusunda haksız ve adaletsiz sonuçların doğmasına da neden olabilecektir, İşte bu haksız durumların önlenmesi amacıyla maddenin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır.
76
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma talep edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. Dava kaynağını kanunun onuncu maddesinden alan her çek yaprağı için muhatap bankanın sorumlu olduğu miktar için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir. Davalı banka vekili davanın reddi ile tazminatın davacıdan tahsili gerektiğini savunmuştur. Mahkemece yapılan yargılama toplanan deliller neticesinde davanın kısmen kabulüne dava değeri itibariyle kesin olarak karar verilmiş Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozma talep edilmiştir. Dava konusu çekin ibraz tarihinde yürürlükte olan anılan kanunun altıncı maddesi uyarınca takas odaları aracılığıyla ibraz edilen çeklerde aynı kanunun onuncu maddesindeki miktarlar ödenmez. Dava konusu çekin muhatap bankadan başka bankalara ibraz edildiği anlaşıldığından anılan yasanın altıncı maddesi uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Bu nedenlerle kanun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü ile hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına, kararın bir örneğinin resmî gazetede yayımlanmak üzere Adalet Bakanlığına gönderilmesine oy birliği ile karar verildi.
77
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp onun veya başkasının zararına kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır yoğun ve ustaca olmalı sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli olayın özelliği mağdurun durumu fiille olan ilişkisi kullanılan hilenin şekli kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun ilgili maddesi ve Sosyal Sigortalar Yoklama Yönetmeliğinin anılan maddesi ile tebliğ kapsamında gelir veya aylık almakta iken ölen ya da gerekli koşulları kaybedenlerin zamanında belirlenerek öncelikle bunlar adına yapılan ödemelerin durdurulması daha sonra da gelir aylığın kesilerek varsa yersiz ödemelerin geri alınması amacıyla bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen usul ve esaslar dahilinde yoklama işlemleri yapılır.
Ölüm geliri veya ölüm aylığı alanlar için sigortalının dul eşinin evlenmediği hususları Sosyal Güvenlik Kurumunca yürütülecek yoklama işlemleri ile tespit edilir. Kurum gerekli gördüğü zaman ve hallerde belirleyeceği yöntemlerle gelir veya aylık alanlarla bunların veli vasi kayyım ve vekillerinin tebliğin altıncı maddesinde yer alan bilgilerinin tespiti amacıyla yoklama yaptırabilir. Yoklama işlemi gelir veya aylık ödeyen bankalar ve postane şubelerine de yaptırabilir. Kurumca gelir aylık alma şartlarının devam edip etmediğinin tespiti amacı ile gerekli görülen hallerde kendi mevzuatlarına göre kayıt veya tescil yapan ilgili kurum kuruluş birlik ve odalar ile vergi dairelerinden usulüne göre düzenlenmiş belge istenebilir.
78
Madde metninde, bir hukuka uygunluk nedeni olan ve Anayasamızda da güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı düzenlenmiştir. Bir talebin resmi bir makama iletilmesi, dilekçe hakkının kullanılması bağlamında hukuka uygun bir davranıştır. Ancak, dilekçe hakkı, dilekçenin içeriğindeki ifadeler açısından başlı başına bir hukuka uygunluk sebebi olarak mütalaa edilemez.
Hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Bir suçun işlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde ihbar veya şikayette bulunma hakkı vardır. Gerçekleşmiş bir olayla ilgili olarak bu olayın oluşumuna neden olan kişiler de gösterilmek suretiyle ihbar veya şikayette bulunulması durumunda, hakaret veya iftira suçunun oluştuğundan söz edilemez. Çünkü burada gerçekleşmiş somut olayla ilgili olarak ihbar veya şikayette bulunmak şeklinde bir hakkın kullanılması söz konusudur.
İddia ve savunma hakkının, yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde kullanılması mümkündür. İddia ve savunma hakkının kullanılması bağlamında, kişiler açısından somut isnat ifade eder nitelikte maddi vakıaların ortaya konulması ya da kişilerle ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunulması mümkündür. Bu somut isnatlar veya olumsuz değerlendirmeler, iddia ve savunma hakkının kullanılmasıyla ilişkilendirilememesi durumunda, hakaret ve hatta iftira suçu oluşturur. İddia ve savunma kapsamında, kişilerle ilgili olarak bulunulan somut suçlamaların gerçek olması ve yapılan olumsuz değerlendirmelerin somut vakıalara dayanması gerekir. Keza, bulunulan somut suçlamaların veya yapılan olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması gerekir; ancak, uyuşmazlığın çözümü açısından faydalı olması aranmamalıdır. Somut uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan isnatlar gerçek olsa bile iddia ve savunma dokunulmazlığının varlığından bahsedilemez. Keza, somut vakıalara dayansa bile, uyuşmazlıkla alakası olmayan olumsuz değerlendirmeler açısından iddia ve savunma hakkının kullanılması söz konusu değildir.
Somut uyuşmazlıkla ilgili olmakla birlikte iddia ve savunma sınırını aşan hakaret içeren yazı ve sözlerin iddia ve savunma hakkı kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir. Ancak, bu ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü bu gibi durumlarda iddia ve savunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aşılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hali, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum, kişinin işlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında değerlendirilmelidir.
Yorum Yazın
Tartışmaya katılmak ister misiniz?Katkıda bulunmaktan çekinmeyin!