Adalet Bakanlığı tarafından 01 Ekim 2016 tarihinde yapılan kadrolu ve sözleşmeli zabıt kâtipliği uygulama sınavında adaylara yazdırılan metinler (41-60)
41
Şikayetçi borçluların ihalenin usulsüz olduğu iddiaları ile fesih talebinde bulundukları, mahkemece ihale konusu taşınmazın dava dışı diğer borçluya ait olup, taşınmazın dosya borcunun üzerinde satılması ile şikayetçi borçluların da icra dosyasında borçlarının kalmadığı bu nedenle zararlarının gerçekleşmesinin mümkün olmadığı dolayısıyla ihalenin feshini istemekte hukuki yararlarının bulunmadığının yanı sıra ihalenin feshi için öne sürülen diğer sebeplerinde yerinde görülmediğinden şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İcra ve İflas Kanununa göre ihalenin feshini şikayet yolu ile talep eden ilgili, vaki yolsuzluk neticesinde kendi menfaatlerinin muhtel olduğunu ispata mecburdur. Zarar unsurunun oluşmaması taşınmazın satış bedelinin muhammen bedelin yüzde yüzünün üstünde olması halinde söz konusudur.
Bu durumda, şikayetçi borçlularının, ihale konusu taşınmazın dosya borcunun üzerinde satılması ile şikayetçi borçluların da icra dosyasında borçlarının kalmadığı bu nedenle zararlarının gerçekleşmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle istemin hukuki yarar yokluğundan reddi, yukarıda açıklanan sebep doğrultusunda, İcra ve İflas Kanunu ilgili maddesine aykırılık teşkil ettiğinden ihalenin feshi isteminin reddine dair bu yöndeki gerekçe isabetsizdir.
Diğer taraftan şikayetçinin ihalenin feshi nedeni olarak ileri sürdüğü hususlar hakkında, mahkemece şikayet dilekçesinde ihalenin feshi sebebi olarak belirtilen diğer hususlar da yerinde görülmediğinden bahisle istemin reddine karar verildiği, ancak hangi iddianın neden kabul edilmediğinin tek tek tartışılmadığı, bir başka deyişle istemin reddine dair kararın gerekçelendirilmediği görülmüştür.
42
Madde metninde, siyasi hakların kullanılmasını engelleme fiillerinin bazıları suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu suç tanımında çeşitli seçimlik hareketlere yer verilmiştir. Bu hareketlerin suç olarak tanımlanmasıyla, kişilerin siyasi hak ve hürriyetleri güvence altına alınmak istenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasının ilk bendine göre, bir kimseye karşı cebir veya tehdit kullanılarak, bir siyasi partiye üye olmaya veya olmamaya, siyasi partinin faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya ya da siyasi partiden veya siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanması, suç oluşturmaktadır. Bu suçun tamamlanmış şekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kişinin siyasi partiye üye olması veya olmaktan vazgeçmesi, siyasi partinin faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya da siyasi partiden veya siyasi parti yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu amaçlarla, kişiye karşı cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmış gibi cezalandırılabilmek için yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teşebbüs suçu niteliği taşımaktadır.
Birinci fıkranın ikinci bendinde, bir kimseye karşı cebir veya tehdit kullanılarak, seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmamaya veya seçildiği görevden ayrılmaya zorlanması, suç olarak tanımlanmıştır. Bu bentte tanımlanan seçimlik hareket açısından da söz konusu suç, bir teşebbüs suçu niteliği taşımaktadır. Bu itibarla, söz konusu suçun tamamlanmış şekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kişinin bu nedenle seçim yoluyla gelinen bir kamu görevine aday olmaktan vazgeçmesi veya seçildiği görevi bırakması gerekmemektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir siyasi partinin faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu fıkra hükmüyle, siyasi hakların toplu olarak kullanılmasının engellenmesi ceza yaptırımı altına alınmıştır. Bir siyasi partinin faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmiş olması halinde, suç tamamlanmış olur.
43
Hukuk Muhakemesi Kanunu gereğince hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Aynı Kanuna göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Yine aynı Kanunun ilgili maddesinde, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı düzenlenmiştir. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması, yargılamanın aleniyeti ve kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın ilgili maddesi ile Hukuk Muhakemesi Kanununun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, resen gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir görevdir.
Somut olayda, mahkemece tazminat oranlarında değişiklik yapılarak kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirildiği görülmektedir. Yargıtay içtihadı birleştirme kararına göre kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece anılan içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği gibi, bozmadan önce verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
44
Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.
İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak suçu oluşur. Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması halinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi halinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.
Maddenin üçüncü fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.
45
Borçlular hakkında çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi yapılmış olup, borçlular vekili süresi içinde icra mahkemesine başvurarak, takip dayanağı çeklerin teminat çeki olduğundan bahisle takibin iptaline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece tarihsiz taahhütnamenin alacaklı tarafından inkar edilmediği ve bayilik sözleşmesine istinaden ve sözleşmenin eki olarak düzenlendiği, sözleşme ve taahhütnameden takibe konu çeklerin sözleşmenin teminatı olarak verildiğinin anlaşıldığı, çeklerin tahsilinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesi ile davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu gereğince, çekin kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havale unsurunu içermesi ve illetten mücerret olması gerekir.
Hukuk Genel Kurulunun kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğu yazılı belge ile kanıtlanmalıdır. İcra ve İflas Kanunu uyarınca belgede takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup, açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin, vade ve tanzim tarihleriyle miktarlarının belirtilmesi gereklidir.
Mahkemece, takip dayanağı çeklerin, bayilik sözleşmesi ve sözleşme eki taahhütname kapsamında verilmiş teminat çeki olduğundan bahisle takibin iptaline karar verilmişse de, hükme esas alınan taahhütnamenin imzasız ve tarihsiz olduğundan yazılı delil olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bayilik sözleşmesi ve e posta içeriklerinde çeklerin teminat için verildiğine dair açık bir düzenlemenin yer almadığı, çekler üzerinde teminata ilişkin bir şerhin bulunmadığı ve alacaklının da teminat iddiasını kabul etmediğinden çeklerin teminat çeki olduğunun kabulü mümkün değildir.
O halde mahkemece istemin reddi gerekirken kabulü ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
46
Türk Medeni Kanununa göre tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Medeni Kanundaki bu ayrık durum dışında kişi sayılma bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Kişi kavramı da hem gerçek kişileri hem de tüzel kişileri içine alan geniş bir kavramdır.
Bir şahsın kişiliğine bağlı, fiziki, manevi ve fikri varlığı üzerinde kişi olma sıfatıyla sahip bulunduğu kişisel değerler üzerindeki mutlak hakka kişilik hakkı denir. Kişilik kavramı en geniş anlamda kişiyi ve onun kişilik haklarını kapsamaktadır. Kişilik hakkı bakımından gerçek ve tüzel kişiler arasında bir ayrım yapılmamaktadır. Yalnızca gerçek kişilere ait olan cins, yaş, hısımlık gibi haklar, tüzel kişilere özgü hakların dışında kalmaktadır. Kişilik hakkı çeşitli kişisel değerlerden oluşan bir bütünlük arz eder.
Kişilik hakkı bir şahsın kişiliğini oluşturan maddi ve manevi değerleri kapsar. Kişinin özel yaşamı, beden bütünlüğü, şeref, haysiyeti, onuru, saygınlığı, sağlığı, özel yaşamının gizliliği, resmi adı, eseri, sözü, ekonomik hareket serbestliği ve özgür olma hakkı bu değerlerdendir.
Kanun koyucu kişilik haklarını oluşturan değerlerin sürekli değişen ve gelişen yansımalarını dikkate alarak sınırlandırma yoluna gitmemiş, kişisel değerlerden oluşan kişilik hakkını esnek bir çerçeve içinde ele almıştır.
Tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği olarak ancak insanlara özgü olanlardan başka bütün hakları edinebilirler ve borç altına girebilirler.
47
Öğrencinin sınava gireceği yere sevk edilmesi için gerekli süre de dikkate alınarak sınavdan en az on gün önce, akademik takvim, öğrenci belgesi ve öğrencinin dilekçesi bir üst yazıyla Genel Müdürlüğün Eğitim Birimine fakslanacaktır.
Açık ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlüler, kurumla aynı büyükşehir belediyesi veya belediye sınırları içinde olan herhangi bir yüksek öğretim kurumunda okuma hakkını kazandıklarında okullarının kabul etmesi halinde okullarına devam etmeleri ve örgün eğitimden yararlanmaları sağlanacaktır. Açık ceza infaz kurumu hükümlülerinin okullarına devam etmeleri sağlanırken aşağıdaki kurallara uyulacaktır.
Okullardan alınan akademik takvim, ders ve sınav programına göre okula devam sağlanacak, bunun dışındaki süreler kurumda geçirilecektir. Bu nedenle her hafta öğrencilerin okullarından devam veya devamsızlık durumunu gösteren belge alınarak kontrol edilecektir.
Okula gidiş ve gelişlerinin sorumluluğu ile her türlü masraflar öğrencilere ait olup öğrencilerin belirlenmiş saatlerde çıkışları ve girişleri takip edilecektir. Öğrencinin rapor ve izin dışında devamsızlık yapmasına müsaade edilmeyecektir. Öğrencinin, yaz tatili ile ara tatillerde gerekli görülmesi halinde işyurdu çalışmalarına katılmaları sağlanacaktır. Uzaktan eğitime katılacak öğrenciler personel nezaretinde internetten yararlandırılacaklardır.
Hükümlü veya tutuklu öğrencileri sınavlara hazırlamak, başarı oranlarını artırmak ve bu tür sınavlarda gerekli olan bilgiyi ve motivasyonu sağlamak için hazırlık kursları açılacak, halk eğitim müdürlüğü ile iş birliği yapılarak temin edilen öğretmenler ile gerekli yeterliliğe sahip kurum personeli ek ders ücreti karşılığı çalıştırılacaktır.
48
Kamu görevlisi bu görevi dolayısıyla zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu mallar üzerinde ancak görevinin gerektirdiği şekilde tasarrufta bulunabilir. Madde metninde kamu görevlisinin bu mallar üzerinde görevinin gerekleriyle bağdaşmayan bir surette tasarrufta bulunması, bu malları kendisinin veya başkasının zimmetine geçirmesi suç olarak tanımlanmıştır.
Zimmet suçunun konusu, taşınır veya taşınmaz maldır. Bu malın zilyetliğinin kamu görevlisine devredilmiş olması veya kamu görevlisinin bu mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekir. Bu malın mülkiyetinin devlete, herhangi bir kamu kurumuna ya da herhangi bir kişiye ait olması arasında fark bulunmamaktadır.
Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın zimmete geçirilmesi gerekir. Zimmete geçirme, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde olabileceği gibi, bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir. Zimmete geçirme olgusu, icrai bir davranışla gerçekleşebileceği gibi, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Zimmet suçunun oluşabilmesi için, suç konusu malın kamu görevlisinin şahsının veya bir başkasının zimmetine geçirilmiş olması arasında fark bulunmamaktadır. Zimmet suçunun faili, kamu görevlisidir. Kişinin kamu görevlisi olup olmadığını belirlerken, ifa ettiği görevin niteliği göz önünde bulundurulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek cezanın artırılması öngörülmüştür. Zimmet suçunda, suç konusu mal kamu görevlisinin zilyetliğinde veya koruma ve gözetim sorumluluğunda olduğu için, bunun zimmete geçirilmesi için herhangi bir kişinin aldatılmış olması gerekmez. Burada hile, sadece zimmet olgusunun sonradan anlaşılmasının önüne geçilmek amacıyla gerçekleştirilmektedir. Bu bakımdan, zimmet suçundaki hile, suçun delillerini gizlemeye yönelik bir davranıştır. Maddenin son fıkrasında, kullanma zimmetine ilişkin hükme yer verilmiştir. Bu hükümde, zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, verilecek cezada indirim yapılması öngörülmüştür. Suç konusu mal üzerinde malikin bulunabileceği tasarruflarla zimmet olgusu ortaya çıktığına göre; kullanmanın malikin bulunabileceği tasarruf niteliğinde olup olmadığına bakmak gerekir. Bu nedenle, her bir kullanmanın, ilgili somut olayın koşulları göz önünde bulundurularak yapılacak bir değerlendirmeyle, zimmeti oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi gerekir. Bu bakımdan, kullanmanın salt belli bir süreyle sınırlı olması, zimmetin oluşumuna engel değildir.
49
Sekizinci bölümde düzenlenen psikososyal yardım servisi çalışma esasları çerçevesinde, yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında ve kapalı ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli bölümlerinde kalan hükümlüler, bireysel veya on kişiyi aşmayacak şekilde grup halinde psikososyal yardım çalışmalarından yararlandırılacaktır.
Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumlarında ve kapalı ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli bölümlerinde kalan hükümlü ve tutuklulardan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış hükümlülere öncelikle bireyselleştirilmiş psikososyal yardım programları uygulanacaktır. Uygulanan programlar sonucunda bu çalışmalarda gösterdiği gayret ve iyi hale göre idare ve gözlem kurulu kararıyla sadece kendileriyle aynı ünitede kalan hükümlülerle birlikte sınırlı olarak, grup halinde psikososyal yardım programlarına katılmalarına izin verilecektir.
Yüksek güvenlikli ceza infaz kurumları ile kapalı ceza infaz kurumlarının yüksek güvenlikli bölümlerinde bulunan diğer hükümlü ve tutuklular psikososyal yardım çalışmalarına, güvenlik bakımından tehlike yaratmadığı ölçüde bir araya getirilerek katılacaklardır.
Standartlar sistemi çerçevesinde iyileştirme haritasında belirlenen programlara hükümlü ve tutukluların katılmaları, ceza infaz kurumu idaresi tarafından teşvik edilecektir. Kurumların bu çalışmaları, gerçekleştirilen psikososyal yardım faaliyetlerinin sayısına, niteliğine ve katılım sayısına göre Genel Müdürlük tarafından not verilerek takip edilecektir.
Kurumda yürütülen psikososyal yardım servisi çalışmaları, değerlendirilme yapılması için her yıl ocak ayının onbeşine kadar Genel Müdürlüğe gönderilecektir. Değerlendirme çizelgesi, psikolog ve sosyal çalışmacı ile eğitimden sorumlu ikinci müdür tarafından imzalanacak ve kurum müdürü tarafından da bilgilerin doğruluğu onaylanacaktır.
50
Kamu hizmetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatli olmak açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüşvet kabul etmez ve satın alınamaz oldukları hususunda toplumda hakim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. Rüşvete ilişkin suç tanımı, bu güveni korumayı amaçlamıştır.
İzlenen suç siyaseti gereğince bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması amacıyla kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması rüşvet olarak tanımlanmıştır.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisinin elde ettiği menfaatin belli bir amaca yönelik olması gerekir. Başka bir ifadeyle haksız menfaatin, hukuki olmayan bir işin yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiş olması gerekir. Buna karşılık izlenen suç siyaseti gereğince haklı bir işin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temininin rüşvet suçunu oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Çünkü bu gibi durumlarda, menfaati temin eden kişi, işinin en azından zamanında yapılmayacağı konusunda bir endişeyle hareket etmektedir. Bu nedenle haklı bir işin gördürülmesi amacına yönelik olarak menfaat sağlanması halinde icbar suretiyle irtikap suçunu oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Rüşvet suçu menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmış olur. Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında belli bir işin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedilecektir.
Rüşvet suçu bir karşılaşma suçudur, bu nedenle çok failli bir suçtur. Bir tarafta rüşvet veren diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. Rüşvet veren ve alan aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemektedirler. Bu itibarla veren ve alan açısından rüşvet suçu tek bir suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmış bulunmaktadır. Menfaat temin edilinceye kadar suça iştirak mümkündür. Bu nedenle söz konusu suç tanımı kapsamında rüşvete aracılık eden kavramına yer verilmemiştir.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için amaçlanan şeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek yoktur.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için amaçlanan şeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iş olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir işin yapılması amacıyla menfaat temini halinde rüşvet suçu oluşmaz.
51
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, tüzel kişilerin kişilik haklarının bulunup bulunmadığı, burada varılacak sonuca göre kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkin davanın davacı şirketin yerleşim yeri mahkemesinde açılıp açılamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle manevi tazminat ve tüzel kişilik kavramları üzerinde durmakta yarar vardır.
Hemen belirtmelidir ki manevi tazminat ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde belirtildiği gibi, ceza değildir. Çünkü davacının yararı düşünülmeksizin sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük değildir. Bu nedenle gerçek anlamda bir tazminat sayılmaz. Manevi tazminat mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu doğurmalıdır. Manevi tazminatta temel olan ana düşünce budur.
Tüzel kişiliğe gelince, ortak bir amacın sürekli olarak gerçekleşmesini sağlayacak örgütlenmeye sahip kişi veya mal topluluklarına, birleşen kişilerden veya malı tahsis eden kişiden, bağımsız bir kişilik tanınmıştır. İşte bu tür kişi veya mal toplulukları tüzel kişiler diye adlandırılmaktadır.
Böylece tüzel kişiler, toplumsal yaşayışta bireylerin dağınık güçlerini bir araya toplayan, onları koruyan, faaliyet alanlarını genişleten ve insanların tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri bireyüstü amaçları gerçekleştiren amaç birlikleridir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere tüzel kişiler bağımsız varlığa ve iradeye sahip olduğundan iradesini organları aracılığıyla kullanan hak ve borçlara ehil hukuki varlıklardır.
Bu nedenle kişi olma yönünden kural olarak gerçek kişilerle tüzel kişiler arasında fark gözetilmemiştir. Haklara ve borçlara ehil varlıklar olma bakımından eşit durumdadırlar.
52
İcra ve iflas Kanununa göre, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.
Somut olayda borçlu şirket, hakkında yapılan takipte borca itirazı sonrası alacaklının açtığı itirazın iptali kararının temyizi üzerine tehiri icra kararı almak için icra dosyasına teminat mektubu sunmuştur. Alacaklının açmış olduğu itirazın iptali davasının kısmen kabul kısmen ret kararının Yargıtay tarafından onanması sonucunda borçlunun itirazı iptal edilmiş olduğundan, alacaklı icra müdürlüğüne başvurarak teminat mektubunun paraya çevrilerek ödenmesini talep etmiş, icra müdürlüğünce alacaklının istemi kabul edilerek teminat mektubu paraya çevrilmiş ve alacaklıya ödenmiştir.
Ancak borçlu şirket hakkında Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesinin iflasın ertelenmesi talepli dosyasından verilen karar ile her türlü icra takibi ile evvelce başlamış takiplerin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen tedbir kararı uyarınca borçlu şirket hakkında takipler duracağı için dosyada mevcut bulunan teminat mektubu da bu tarihten önce paraya çevrilmeyip, dosyada mevcut bulunduğundan, paraya çevrilmeyerek icra dosyasında muhafaza altına alınması gerekir. Başka bir deyişle borçlu hakkında verilmiş tedbir kararı nedeniyle takiplerin durdurulmasına karar verildiğinden icra müdürlüğünce söz konusu teminat mektubu tedbir kararından sonra alacaklıya ödenemez, icra dosyasında olduğu gibi durmalıdır.
O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile teminat mektubunun bulunduğu durum itibarı ile icra dosyasında durdurulmasına karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
53
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Dava, terk hukuksal nedenine dayalı olarak boşanma, nafaka ve velayetin düzenlenmesi istemlerine ilişkindir. Davacı koca vekili dava dilekçesinde özetle, davalı kadının ortak konutu terk ettiğini ve ihtara rağmen haklı neden olmaksızın dönmediğini, ihtarın tebliğinin üzerinden iki ay geçtiğini beyanla tarafların boşanmaları ile müşterek çocuğun velayetinin davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı kocanın müşterek hayatı çekilmez hale getiren davranışları nedeniyle davalının müşterek haneyi terk etmek zorunda kaldığını, bu nedenle ihtar çekilmesinin haklı olmadığını, davacının barışma teklifini kabul etmesine rağmen dönüş süresini beklemeden ihtar çekerek dava açmasının barışma teklifinde samimi olmadığını gösterdiğini belirterek boşanma davasının reddi ile ayrı yaşamaya hak kazandığından kendisi ve müşterek çocuk için nafaka bağlanmasını ve maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, tarafların davacının tedavi olmasından sonra bir araya gelmek üzere anlaştıkları ancak davacı kocanın bundan vazgeçerek haksız ve kötüniyetli olarak eve dön ihtarı çektiği, bu nedenle davalının dönmemekte haklı olduğu ve terk sebebine dayalı boşanma davasının koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddine, davalı ve müşterek çocuk yararına talep tarihinden itibaren nafakaya hükmedilmesine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, özel daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece önceki gerekçe tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.
54
Ceza infaz kurumlarına çeşitli dış kaynaklarla kazandırılan mesleki eğitim atölyeleri Genel Müdürlük Yetişkin Eğitim Öğretim Şube Müdürlüğünden izin alınmadan amaçları dışında kullanılmayacaktır.
Sosyal Riski Azaltma Projesi, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü, yerel imkanlar kullanılarak oluşturulan mesleki eğitim atölyeleri, iş ve meslek kursları, sosyal ve kültürel kurslar, hobi çalışmalarında üretilen ürünlerin satışından elde edilen gelir İşyurtları Yüksek Kurulunun kararı doğrultusunda hükümlü ve tutuklu eğitiminde kullanılmak üzere işyurdu hesabına bağış olarak aktarılacaktır. İşyurdu hesabına aktarılan toplam gelir, aralık ve mayıs aylarında eğitim ödeneği çizelgesi doldurularak Genel Müdürlüğe bildirilecektir.
Eğitim kurulunun belirlediği esaslar çerçevesinde, sosyal ve kültürel faaliyetler, kurum öğretmeni ve sosyal hizmet uzmanı tarafından birlikte yürütülecektir. Öğretmen veya sosyal hizmet uzmanının bulunmaması halinde psikolog, eğitimden sorumlu ikinci müdür veya idare memuru, bunların da olmaması durumunda bu faaliyetler, infaz ve koruma baş memuru veya infaz ve koruma memuru tarafından yapılacaktır.
Hükümlülerin ve tutukluların, kişisel, sosyal, kültürel, mesleki, ahlaki ve sağlık yönünden gelişmelerini sağlayacak, insan haklarına saygıyı, yurt ve ulus sevgisini geliştirecek, aile bağlarını güçlendirecek nitelikte konferans veya seminerler düzenlenecektir. Konuşmacılar, dışarıdan temin edilecektir.
Eğitim kurulunun görüşü alınmak suretiyle mümkün olduğunca çok sayıda hükümlü ve tutuklunun katılabilmesi için gerektiğinde konferanslar gruplar halinde tekrar edilerek düzenlenecektir. Kurumun fiziki yapısı, kapasitesi ve güvenliği gibi kıstaslar değerlendirilerek kurumun en üst amirince katılımcıların ve oluşturulacak grupların sayısı belirlenecektir.
55
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun gereğince, çocuk eğitim evlerinde ve çocuk kapalı ceza infaz kurumlarında kalmakta olan hükümlü ve tutukluların örgün ve yaygın eğitimlerine devam etmelerine ait usul ve esaslar ile akademik veya mesleki eğitimlerine devam eden çocukların başka kurumlara sevkleri sırasında yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esasları göstermek, mevzuatın uygulanmasını kolaylaştırmak ve uygulamada ortaya çıkan sorunları gidermek amacıyla bu genelge hazırlanmıştır.
Örgün eğitimlerine devam ederken tutuklanarak ya da özgürlüğü bağlayıcı ceza alarak kurumlarımıza gelen çocukların eğitim öğretimlerinin kesintiye uğramaması için, yapılacak işlemlerin belli bir sistem içinde gerçekleştirilmesi ve uygulama birliğinin sağlanması gerekli görülmüştür.
Öğrenimlerine devam ederken kurumlarımıza gelen çocukların, eğitim öğretim ve sınav haklarını kullanabilmeleri, tahliyeleri ya da eğitim evlerine nakledilmeleri halinde, okullarına kaldıkları yerden devam edebilmelerini sağlamak amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığının altı numaralı genelgesine göre işlem yapılacaktır.
Aşağıda belirtilen işlemler ve kurumda sürdürülen diğer tüm eğitim öğretim çalışmalarının süresi içinde yerine getirilebilmesi amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan ve her öğretim yılı başında Milli Eğitim Müdürlüklerine gönderilen çalışma takviminin bir örneği kurumda bulundurulacak, sınav başvuruları, kayıt işlemleri gibi eğitim öğretimle ilgili tüm uygulamalar bu takvim çerçevesinde gerçekleştirilecektir.
Örgün eğitimlerine devam ederken kurumlarımıza gelen çocuklarla ilgili her türlü işlemler kurum öğretmeni, bulunmaması halinde ise eğitimle ilgili çalışmaları yürütmekle görevli personel sorumluluğunda gerçekleştirilecektir. Belirtilen personele, bu iş ve işlemler sırasında ihtiyaç duyabileceği her türlü yardım ve kolaylık, kurumun en üst amiri tarafından sağlanacaktır.
56
Şikayetçi icra mahkemesine başvurusunda ihaleye konu taşınmazların kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiğini belirterek şikayet yoluna başvurmuş, daha sonra kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiğine dair aynı gerekçeyle ihalenin feshi davası açmış ve icra mahkemesince kıymet takdirinin usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle ihalenin feshine karar verilmiştir.
İcra ve iflas Kanunu uyarınca kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabilirler.
Kıymet takdir raporu borçluya usulüne uygun tebliğ edilmediği ve takip dosyasında da borçlunun kıymet takdirine muttali olduğuna dair herhangi bir işlem bulunmadığı için, kıymet takdirinin düşük olduğuna ilişkin iddiaların ihalenin feshi davası sırasında mahkemece değerlendirilmesi, fesih nedeni olarak ileri sürülen kıymet takdirine ilişkin itirazların, konusunda uzman bilirkişi marifeti ile keşif yapılmak suretiyle incelenerek taşınmazların tespit edilecek değerinin, ihalede esas alınan muhammen bedellerin üzerinde olması halinde ihalenin feshine karar verilmesi, muhammen bedellerin altında olması halinde ise zarar unsuru oluşmayacağından ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
Somut olayda, borçlu tarafından kıymet takdiri tebliğinin usulsüzlüğü ileri sürülmüş, ancak kıymet takdirinin yanlış tespit edildiğine ve düşük olduğuna dair bir iddiada bulunulmamıştır. İhalenin feshi nedeni olarak satış ilanı tebligatının usulsüzlüğü de ileri sürülmemiştir. İcra dosyasından satış ilanının borçluya bizzat tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Belirtilen sebeplerle şikayetçinin kıymet takdirinin yanlış yapıldığına dair bir itirazı bulunmayıp sadece kıymet takdiri tebliğinin usulsüzlüğü ileri sürüldüğünden ihalenin feshi isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ihalenin feshi talebinin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
57
Genel sağlık sigortalıları, prim ödemek veya aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle sosyal güvenlik sistemine dahil olan iştirakçilerdir. Dava konusu kuralda belirlenenler ise sağlık yardımı yapılmak suretiyle genel sağlık sigortası sistemine dahil edilenlerdir. Genel sağlık sigortalıları, prim ödemek veya aylıklarından kesinti yapılmak suretiyle sosyal güvenlik sigortası sistemine katılmakta, bunun yanında müracaat ettikleri sağlık hizmeti sunucusunun yer aldığı basamağa, sağlık hizmeti sunucusunun resmi ve özel sağlık hizmeti sunucu olup olmamasına, bir önceki basamaktan sevkli olarak başvurup başvurmadıklarına bakılarak muayene, reçete ve ilaç katılım payları ödemektedirler. Bu düzenlemenin temel amacı, genel sağlık sigortalılarının sağlık koruma masrafları konusunda bilinçli hale gelmeleri ve gereksiz sağlık hizmeti kullanımının engellenmesidir.
Genel sağlık sigortalıları bakımından muayene, reçete ve ilaç katılım payı alınmak suretiyle uygulanan sağlık ekonomisi, kural kapsamındakiler bakımından sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşullarını belirleme yetkisinin idareye bırakılmasıyla sağlanmaya çalışılmaktadır. Dava konusu kural kapsamındakilerin gereksiz ve pahalı sağlık harcamalarını denetlemek ve sınırsız hasta talebi ile sağlık hizmeti sunumunu dengeleyebilmek amacıyla, sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşullarına ilişkin olarak idareye düzenleme yetkisi verildiği anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun, sağlık hizmeti sunumu ile sosyal güvenlik sistemini ekonomik bakımdan sürdürülebilir kılmak amacıyla dava konusu kural kapsamındakilerin durumlarındaki özel koşulları gözetmek suretiyle ve sağlığa erişim haklarını engellememek koşuluyla çeşitli tedbirler alınabilmesini sağlamak amacıyla idareye düzenleme yetkisi vermesinde eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Öte yandan, sağlık hizmeti talep edenlerin sağlığa erişim haklarının engellenmemesi amacıyla kanunun ilgili maddelerinde, prim ödeyip ödemediklerine, devletin sağlık yardımı yaptığı kesim içerisinde yer alıp almadıklarına bakılmaksızın sağlık hizmetlerinden hangi usul ve esaslar dahilinde yararlanacakları ayrıntılı bir biçimde gösterilmiştir. Dava konusu kuralla idareye tanınan sözleşmeli üniversite ve istisnai hallerde özel sağlık hizmeti sunucularına müracaat edebilme koşulları ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisinin bu maddelerdeki ilke ve kurallar çerçevesinde kullanılacağı açıktır. Buna göre, dava konusu kural ile yasama yetkisinin devredildiğinden söz edilemez.
58
Hükümlülerin, mümkün olan her durumda ceza infaz kurumları dışında eğitime katılmasına izin verilmelidir. Eğitimin ceza infaz kurumları içerisinde verilmesi gereken hallerde, kurum dışından da destek alınmalıdır. Hükümlü ve tutukluların salıverilme sonrasında da eğitimlerine devam etmelerini sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Hükümlü ve tutukluların uygun eğitim almalarını sağlayacak mali kaynak, alet, donanım ve öğretim personeli hazır bulundurulmalıdır.
Standartlar sistemi, ceza infaz kurumlarındaki eğitim ve iyileştirme çalışmalarının her kurum için nitelik ve sayısal olarak belirlenen esaslar çerçevesinde yapılmasını ve verimlilik esasına göre not verilerek takibini ifade eder. Eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetler standartlar sistemi çerçevesinde Genel Müdürlük tarafından hazırlanarak kurumlara gönderilen eğitim haritası kapsamında yürütülecektir. Bu hizmet, eğitim ve öğretim servisi personeli ile bu konuda eğitime katılan personel tarafından verilecektir.
Eğitim ve öğretim servisi tarafından eğitim haritası doğrultusunda hazırlanan her döneme ilişkin planlamalar, bir önceki dönemin son haftasına kadar bitirilecektir.
Eğitim kurulunda değerlendirilen planın uygulamaya konulması halinde, eğitim öğretim çalışmaları ile sosyal kültürel ve sportif faaliyetlere ilişkin programın bir sureti eğitim çizelgesi ekinde Genel Müdürlüğe, birer sureti de bilgi sahibi olunması, uygulama aşamasında aksaklıklar olmaması ve desteklenmesi için bir önceki dönemin son haftasında birinci müdüre, ikinci müdürler ile güvenlik ve gözetim servisine gönderilecektir. Bir sureti de tüm infaz ve koruma memurları ile infaz ve koruma baş memurlarına duyurulması, personelin konuya duyarlı olması ve işleyişe katkıda bulunması amacıyla personel ilan panosuna asılacaktır. Tüm oda veya koğuşlara onaylanan programın birer sureti dağıtılarak hükümlü ve tutuklular planlamalardan haberdar edilecektir.
59
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da kanunda belirtilen tarihe kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçlularının altmış gün içerisinde kredi veren kuruluşa yasada öngörüldüğü şekilde müracaat ederek borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksit tutarını peşin ödemeleri şartıyla son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını icra takip dava masraf ve harçları vekalet ücreti ile birlikte eşit taksitler halinde ödeme hakkına sahip olacağı düzenlenmiştir. Somut olayda, kredi kartı borçlusunun, yasada öngörüldüğü şekilde belirlenen sürede alacaklı bankaya başvurduğu ve bankaca anılan yasa doğrultusunda hesaplama yapılarak borçluya tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda anılan yasanın ilgili maddesine göre iş bu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme planı uyarınca son taksit tutarının da vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer hükmü dikkate alındığında ödeme planı uyarınca son taksit tutarının vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona ereceğinden mahkemece bu husus bekletici mesele yapılarak son taksit tarihine kadar beklenmeli ve son taksit miktarının ödendiğinin belirlenmesi ile takibin sona erdiği yönünde sonuca varılmalıdır. Aynı madde gereğince bu dönemde taksitlerden herhangi birinin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar ortadan kalkacağından bu kanunun anılan maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden alacaklının itirazın kaldırılması isteminin esası hakkında karar verilmelidir.
60
Eldeki dava alacaklı tarafından borçlunun bu itirazının iptali istemiyle açılmış, davacı alacaklı vekili dava dilekçesinde özetle davalının idarelerinde sarf ettiği su bedeli borcunu faturada belirtilen son ödeme gününe kadar ödemediğinden tahsil için aleyhlerine yaptıkları icra takibine itiraz ettiğini ve takibin durduğunu davalının her ne kadar borca itiraz etmekte ise de bahse konu adreste fiilen bulunduğunun itirazında belirgin olduğu gibi davalı borçlunun idarelerine abone olduğunun ekte sunulan abone sözleşmesi örneğinden anlaşıldığını yönetmelik ve abone sözleşmesi hükümlerine göre su bedeli borcunu faturada belirtilen son ödeme gününe kadar ödemeyenlerden gecikilen her ay için yürürlükteki oranlarda gecikme cezası alınmakta olduğunu borç dökümünün icra dosyasında bulunduğunu bu nedenle asıl alacak icra takip tarihine kadar işlemiş gecikme cezası ve gecikme cezasının katma değer vergisi olmak üzere belirlenen toplam alacaklarına icra dosyasında davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile asıl alacaklarına icra takip tarihinden tahsil tarihine kadar geçecek her ay için yürürlükteki oranlarda gecikme cezası ve bu cezaya katma değer vergisi ilavesiyle asıl alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Yorum Yazın
Tartışmaya katılmak ister misiniz?Katkıda bulunmaktan çekinmeyin!